Yazar adaylarına tavsiyem: Hayat bir kitap ve okumadığın binlerce sayfa var

Posted by

Röportaj: Mayis Alizade

Karabük doğumlu Ayşegül Özdemir, Edebiyat dalında alfabetik sıraya göre; Aşkın Son Nefesi, Benim Hayatım, Belfü ve çocuk edebiyatı dalında, Sevimli Köpeğim Nazlı’nın yazarıdır. Sinema sektöründe de senaristlik yapan Özdemir yazın hayatını devam ettirmekte. İş hayatına da giriş yapan yazar LAVİNAY markası ile basın sektöründe de yazar ve yazar adaylarına öykü, roman, hikâye ve senaryo dallarında çalışmalarda bulunmayı planlamakta. En büyük yaşam felsefesini “YAZI ÖLÜMSÜZDÜR” sloganı ile betimleyen yazar şu anda, American Üniversity’de psikoloji bölümü son sınıf öğrencisidir.

Yeniçağ: Yazmayı ne zaman tercih ediyorsunuz: her gün mü yoksa ilham geldiğinde mi?

Özdemir: Ben ilhamlarımı doğrudan doğruya hayattan alırım. Dış dünya tabiat, tabiatın tüm unsurlarından faydalanırım. Halk, hukuk, adale, insan psikolojisinden, evrenin yaradılışına, siyaset teorisinden, çocuk yetiştirmeye, klasik medeniyet içerisinde şehirlerimizin düzenlenmesinden , okuma, yazma, şiirden, müzikten, sinemaya kadar her şeyden farklı tat almak bana ilham verir ve yazmaya teşvik eder. Her gün yazmıyorum. Zaman yönetimime hâkim ve çalışma disiplinine sahibimdir. Yazın hayatımda kendime kurduğum disiplin kuralım vardır, yazar olmak disiplinli olmak demektir, düzenli olarak yazıyorum. Yazabilme kabiliyetimizi geliştirmek için de düzenli olarak yazmamız gerekir. Yazmayı bıraktığınızda kalem de sizi bırakır. Yazmaya başladığınızda ise yazı kanalları açılır ve yazdıkça daha çok yazarsınız.

Yeniçağ: Edebiyata nereden geldiniz? Söz mü sizi buldu, siz mi sözü bulup bir daha ayrılamadınız?

Özdemir: Tamamen spontane gelişti, 2004 yılında kardeşimin şehir dışında film çekimi vardı. Ailem yalnız gitmesini istemedi, dolayısıyla birlikte gittik. Set ekibi teknik olarak çalışmalarını tamamlamaya çalışırken oyuncularla birlikte biz bir kafeteryada oturup sohbet ederken yönetmenimiz Halil Önür’ün dikkatini çekmişim beni oyuncu zannetmiş asistanına sormuş. Başrol oyuncumuzun kardeşi olduğumu ve oyuncu olmadığımı öğrenince benimle görüşmek istemiş ve asistanı gelip bana bilgi verdi, tabii davete icabet ettim, benim için çok değerli bir insandır. Bu vesile ile de kendisini anmış oldum değerli hocamıza, selam ve saygılarımı gönderiyorum. Filmde rol almamı teklif etti tabii benim oyunculuk eğitimim yok, oyunculuğa dair hiçbir şekilde düşüncem de olmamıştı. Yapamam eğitimsizim dediysem de beni ikna etti ve ilk defa kamera karşısına geçtim. Çekim bittikten sonra yine aynı filmde rol alan dDeğerli insan Zekeriya Dede yanıma geldi ve şöyle dedi, ‘başta istemedin ama sahnenin tozunu sana da aldırdık sen de artık iflah olmasın.’ Karşılıklı gülüştük. Kamera önünde değil ama arkasında hikâye ve senaryo yazan, yazar ve senarist olarak edebiyata girmiş oldum senaryo yazınları ve sözleri beni buldu bir daha ayrılamadık…

Yeniçağ: En çok nelerden etkilenerek kaleme sarılıyorsunuz?

Özdemir: Gerçek hayat hikâyelerinden beslenerek çoğunlukla da görmüş olduğum rüyaları sonrasında unutmamak için kaleme sarılır ve yazarım, gece yarısı gördüğüm rüyanın etkisiyle uyanırsam ve o rüya beni ciddi anlamda etkisi altına aldıysa hemen not defterime yazarım, çünkü birkaç saniye sonrasında o rüyalar unutuluyor. Değerli hocam Özgür Bakar’ın bir gün derste söylediği bir söz beni çok etkiledi; ‘Ne yazarsanız yazın, sokaktaki çöpleri bile yazsanız bir gün gelir o çöpler sizin hikâyenize konu olur ve çok güzel bir eser hayata geçirmiş olursunuz.’ Hocamın söylediği bu sözü hiçbir zaman unutmadım ve sürekli zihnimde berrak olarak tutuyorum. Ayrıca, bu çöp diye tabir ettiğimiz tek bir sözden ben kalemi elime aldım ve yola çıktım. Hayata geçirdiğim “Belfü” adlı eserim 3.baskı olarak çok yakında okurlarımın elinde can bulacak.

Yeniçağ: Çocuk edebiyatı alanına hitap etme ihtiyacını neden hissettiniz?

Özdemir: Çocuk hikayesi yazmak da tamamen spontene gelişti hiç aklımda yoktu. 2015 yılında yarıyıl tatili için memleketim Karabük’e gittim. Okullar kapanınca hepimizin bildiği gibi öğretmenlerimiz çocuklarımıza sayfalar dolusu ödev veriyor çocuklarımıza, yeğenim elinde yirmi dört kelimeden oluşan ödev notu ile yanıma geldi ve dedi ki, halacığım sen yazarsın ödevime yardım edebilir misin?’ Yazılı olan kelimelerden öğretmen bir hikâye yazılıp tatil bitiminde teslim edilmesini söylemiş, bu kelimelerden yola çıkarak yeğenimle de karşılıklı fikir alışverişinde de bulunarak hikâyeyi tamamladık. Yarıyıl tatili bitince hikâyeyi yeğenim ödev olarak okulda öğretmenine teslim eder ve öğretmen hikâyeyi çok beğenir, sınıfta öğrencilerine de okuduktan sonra yeğenime yüz puan verip tebrik eder. Yeğenime, bu hikâyeyi kim yazdı diye sorunca halamla beraber yazdık yardımcı oldu bana demiş, yeğenimin öğretmeninden güzel motive edici sözleri duymak benim çocuk edebiyatına da girmeme vesile oldu. Ödev diye kalemi elime aldığım yirmi dört kelimelik sözden oluşan hikâye kitabı ilk bastırdığım 2015 yılında Kültür Bakanlığı’na girdi ve yakın zamanda “Sevimli Köpeğim Nazlı” yeni baskısıyla uzun bir aradan sonra tekrar minik okurların elinde can bulacak…

Yeniçağ: Yayıncılık alanına girmeye neden ihtiyaç hissettiniz? Bu alanın hâlihazırdaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özdemir: Yazın hayatına girdiğim ilk günden itibaren çalıştığım bazı yayınevleri tarafından mağdur edildim, tarafıma gönderilen kitaplar sağlam paketlenmediği için kargoda zarar gördü. Sözleşmede ofset baskı anlaşmamıza rağmen dijital baskı olarak amatörce bir çalışma yapıldı (v.b ). Bu sebepten dolayı yayınevini kurarak kendi eserlerimin iş ayağı olmaya karar verdim.

Yeniçağ: Kendinizi Türk edebiyatının hangi akımına ait hissediyorsunuz? Dünya edebiyatı peki?

Özdemir: Halk edebiyatına kendimi daha çok ait hissediyorum, halkla iç içe olmak onların gerçek yaşanmış hikâyelerine, efsane (v.b.) türlerini, halkın içinden doğan gerçek eserler konu ve tema bakımından halkına sıkı sıkı bağlıdır. Her edebiyat akımının belli kuralları, değerleri, manifestosu vardır. Her akımın belli bir dünya görüşü, güzellik, sanat ve edebiyat anlayışı çerçevesinde hayat bulur. Her edebi akım, kültürel, felsefi, ve estetik bakış açısına sahiptir. Edebiyat akımları belli bir tarihte doğar, zamana bağlı gelişip olgunlaşır, bir süre sonrada ömrünü tamamlar.

Yeniçağ: Bundan sonraki çalışmalarınızda yazarlık mı ön planda olacak yoksa yayıncılık mı?

Özdemir: En büyük yaşam felsefem “Yazı Ölümsüzdür” sloganım!.. Yazmak, içsel duyguları ifade etmek ve stresle başa çıkma konusunda da güçlü bir araçtır. Zihinsel yükünüzü hafifletir, ayrıca duygusal rahatlama sağlar. İnsanın bilgi ve kültürünü artırır, kelime hazinesini, sözcük dağarcığını, zenginleştirir. Dil yeteneğini güçlendirir. Düşünce ve hayal dünyasını genişletir. Yazmazsam kendimi eksik hissederim, yazmak her şeyden önce gelir ve olmazsa olmazımdır. Aynı şekilde yayıncılık da beraberinde olacaktır. Yazmazsam yayıncılık da olmaz. Yakın zamanda eserlerimin yeni baskısını kendi markam olan “LAVİNAY” yayınları ile hayata tekrar merhaba diyecek. Henüz yolun başındayım tabii kolay olmayacak ama başaracağım, önceki çalıştığım yayınevlerinin tarafıma yaşattığı mağduriyeti ben asla yazarlarıma yaşatmayacağım. Ayrıca yeni yazar adaylarıma da son söz olarak bir tavsiyede bulunmak istiyorum:

Okumayı hobi olarak ya da lüks olarak görmeyin. Edebiyattan sanata, şiirden, tarihten, siyasetten, türk edebiyatından, dünya klasiklerine kadar her türlü eserleri okuyun. Kitap okudukça hayata farklı perspektiften bakacak ve anlamlandıracaksınız. Hayat bir kitap ve okumadığın binlerce sayfa var…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir